Prof. Dr. Nesrin Yardımcı Tiryakioğlu; “Çelik yapı sektörünün en büyük avantajı, bir taraftan çelik sektörünün, diğer taraftan inşaat sektörünün kesiştiği ortak alanda yer almasıdır”

Yazar: Super Admin

01.02.2016

Tuzla Rotary Kulübü’nden, “Türk Yapısal Çelik Derneğine yapmış olduğu katkılar ve Avrupa Çelik Birliği Dönem Başkanlığı” nedeni ile 2010 yılı “Meslekte Başarı Ödülü” alan ve 2015’de “ECCS’e ve sektöre yaptığı olağanüstü katkılarına” karşılık ‘Gümüş Madalya’ ile ödüllendirilen Yeditepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nesrin Yardımcı Tiryakioğlu ile Türk Çelik Yapı sektörünü masaya yatırdık.

 

Öncelikle kendinizden ve akademik kariyerinizden bahseder misiniz?
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldum, bir süre Profilo Holding ve DSİ XIV Bölge Müdürlüğü’nde çalıştıktan sonra Ocak 1972’deİstanbul Teknik Üniversitesi’nde göreve başladım ve aynı üniversitede Profesör oldum. İTÜ’de çalışırken değişik tarihlerde Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, Kültür ve Sanat Birliği Başkanlığı, Koordinatörlükler ve Senato Üyeliği görevlerini üstlendim ve yine değişik tarihlerde İstanbul, Sakarya ve Marmara Üniversiteleri’nde ders verdim.

Eylül 2008’de Yeditepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak göreve başladım ve 2012 yılından itibaren Bölüm Başkanı olarak görevimi sürdürmekteyim. Aynı Fakültede Yönetim Kurulu Üyesi ve Senato Üyesi oldum.

2001 yılında Türk Yapısal Çelik Derneği’ne Yönetim Kurulu Başkanı seçildim ve bu tarihten itibaren ECCS Yönetim Kurulu’nda Türkiye’yi temsil etmekteyim. ECCS’te 2008-2009 döneminde Başkan Yardımcısı, 2009-2010 ve 2014-2015 dönemlerinde Başkan seçildim ve 2015 yılında yapmış olduğum hizmetler için ECCS’ten gümüş madalya ödülünü aldım. Bu kuruluşun ilk kadın yönetim kurulu üyesi ve tek kadın başkanıyım.

Prof. Dr. Nesrin Yardımcı Tiryakioğlu olarak, yapı sektörüne ulusal ve uluslararası birçok kitap, bildiri ve makale kazandırdığınızı biliyoruz. Konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Çalışma hayatım ağırlıklı olarak akademisyen olarak devam ettiği için, öncelikle, 30 Yüksek Lisans ve 5 Doktora Tezi tamamlatmış ve 67 Yüksek Lisans ve 16 Doktora tezinde de jüri üyesi olarak yer almış olduğumu söylemek isterim. İngilizce olarak yayımlanmış toplam 23 makale, 38 bildiri, 5 kitap ve 5 araştırma projem var. Özellikle deprem ve çelik yapılarla ilgili olarak, çok sayıda projede denetim ve kontrollük çalışmaları yaptım.

Gerçekleştirdiğiniz uygulamaya yönelik çalışmalarınızdan bahsetmek gerekirse, bu çalışmalar hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Uygulamaya yönelik çalışmalarım arasında, Adana-Ceyhan, Kocaeli, Düzce ve Afyon-Çay depremlerinden sonra, deprem bölgelerinde İstanbul Teknik Üniversitesi elemanlarından oluşan gruplar tarafından yapılmış olan hasar tespit, onarım ve güçlendirme çalışmaları;  Döner Sermaye İşletmeleri kapsamında yapılmış olan çok sayıda proje denetim ve kontrollük çalışmalarımbulunuyor.

Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanlığını yürüttüğüm sırada, Türkiye’deki depremlerle ilgili olarak ECCS’te yaptığım sunumlar ve girişimler sonrasında, ulusal ve uluslararası kuruluşların da katkılarıyla, Kocaeli’nde 1999 depreminde ağır hasar almış olan bir okulunyerine çelik bir okul inşa edilmesi projesini gerçekleştirmiş olmak en değer verdiğim projedir. 

Akademisyen kimliğinizin dışında Türk Yapısal Çelik Derneği’nin (TUCSA) başkanısınız ve çelik sektöründe de önemli çalışmalara imza attınız. Buradan hareketle, Türkiye’deki çelik yapı sektörünün gelişimi hakkında bizlere neler aktarabilirsiniz?
Çelik yapı sektörünün en büyük avantajı, bir taraftan çelik sektörünün, diğer taraftan inşaat sektörünün kesiştiği ortak alanda yer almasıdır. Dünya’daki çeliğin yaklaşık yarısını üreten Çin’deki ekonomik dalgalanmaların küresel piyasaya etkileri çelik piyasalarını olumsuz yönde etkiledi. Bununla birlikte, insanların barınma ihtiyaçlarındaki süreklilik nedeniyle inşaat sektörü bu olumsuzluklardan çelik sektörü gibi etkilenmedi.  Sonuç olarak, çelik yapı sektöründeki daralma çelik sektörüne oranla çok daha az oldu. Ayrıca, bu olumsuzluk belirli bir kalitenin ve kapasitenin üzerindeki çelik konstrüksiyon fabrikalarını, diğer küçük ve orta boy çelik yapı imalatçıları kadar etkilemedi. Çelik yapı imalatçılarının önemli bir bölümü dış pazarlara ve özellikle Afrika pazarına yönelerek sorunlarına çözüm buldular. Türkiye, gerek bilgi birikimi gerek tesis kalite ve kapasitesi yönünden dünya üzerinde saygın bir noktaya gelmiş olup, dünyanın çeşitli bölgelerine hizmet götürmektedir.    


Türkiye’deki yapısal çelik sektörünü,  Avrupa’daki sektörel gelişmelerle kıyaslayacak olursak, Türkiye’nin durumu hakkında neler söylenilebilir?
Tarihsel gelişimi ve ileriye yönelik özelliklerine göre değerlendirildiğinde, çelik yapıların inşaat alanındaki yüzdesi, toplumların gelişmişlik göstergelerinden önemli biri sayılmaktadır. Elimizdeki bilgilere göre, Amerika’da çelik yapıların tüm yapılar içindeki oranının yüzde 50’nin üzerinde olduğu, İngiltere’de bir dönem yüzde 70’lere ulaştığı, çimento ülkesi kabul edilen Fransa ve Almanya’da da yüzde 30 mertebesinde olduğu bilinmektedir. Ayrıca, İran’da da çelik kullanımı yüzde 50’nin üzerindedir. Türkiye’de ise kesin rakamlara ulaşılamamakla birlikte, endüstri yapılarında çeliğin yaygın kullanımı nedeniyle, genelde yüzde 6 civarında olduğu, konut türü yapılarda ise yüzde 1-2 arasında olduğu değerlendirilmektedir. 

Konuya, Türkiye’nin ve Avrupa’nın çelik yapı imalatı ve çelik yapı talepleri olarak iki açıdan bakabiliriz: İmalatta Avrupa, yapımcılar ve mimarı tasarım açısından Türkiye’ye göre avantajlı konumdadır. Ancak, Türkiye’deki mühendislik ve büyük çelik yapı imalatçısı kuruluşlarımız da, gerek bilgi birikimi gerek kullanılan teknoloji açısından Avrupa’daki kuruluşlarla rekabet edebilecek seviyeye gelmişlerdir. 

Çelik yapı talepleri açısından baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük oranda çelik kullanarak üstyapı ve altyapısını tamamlayan Avrupa’da, gerek yapılaşmasını tamamlamış olması ve gerekse nüfus artışının çok düşük olması nedeniyle, genelde yeni yapı talebinde büyük bir düşüş yaşanmakta, buna karşılık, restorasyon ve güçlendirme alanında artış görülmektedir. Türkiye’de ise, yapı ihtiyacı devam etmekle birlikte, çelik yapının avantajlarından yararlanmak için çelik yapı konusunda yapımcı, kullanıcı ve yatırımcıların bilinçlendirilmeye devam edilmesi gerekiyor.  

Küresel çelik pazarındaki daralmayı takiben Dünya Çelik Birliği (WSA), üretilen çeliğin yüzde 50’sinin yapılarda kullanılması için ortak bir program geliştirmek üzere, üyesi olduğumuz Avrupa Yapısal Çelik Birliği’ne (ECCS) öneride bulunmuş olup, konu üzerinde çalışmalar başlatılmıştır. Benzer bir çalışmanın Türkiye’de de başlatılması Derneğin gündemindedir.  


Çelik yapı sektörünü deprem ile ilişkilendirirsek ve 1999 depremini baz alarak konuşacak olursak, çelik yapı sektörüne olan ilgide artış olduğunu söylemek mümkün mü?
Deprem karşısında tek çözüm çelik olmamakla birlikte, çeliğin sağladığı avantajları gözardı etmemek gerekir. Örneğin, Van Depreminden sonra önce yıkılan bütün yapılar yerine çelik yapılar inşa edilsin denildi, sonra hemen hemen tüm yapılar, zor iklim koşullarına rağmen, betonarme oldu. Deprem Yönetmeliği’ndeki eksiklikler ile Çelik Yapılar Yönetmeliklerinin yeterli olmaması bu tür olaylarda en büyük etkenlerden biriydi. Ancak, 2007 Türk Deprem Yönetmeliğinde büyük ölçüde Dernek Üyelerimizin yer aldığı komisyonlar tarafından çelik yapılar bölümü güncellenirken, hafif çelik yapılar ve kompozit yapılar bölümleri de eklendi.  Çelik Yapılar Tasarım ve Yapım Yönetmeliği’nin 2015 yılında hazırlanmış ve çok kısa bir süre sonra yürürlüğe girecek olması önemli bir gelişmedir ve bu yıl da hafif çelik yapılar için de benzer bir çalışmanın başlatılması beklenmektedir.   

Türkiye’de çelik yapıların kullanımı her gün belli oranda artmasına karşılık istenilen ve beklenilen orana ulaşılamamıştır. Kamunun çelik yapıların avantajlarından yararlanmayı programına alması halinde bu artışın diğer deprem kuşağındaki gelişmiş ülkelerdeki seviyeye çıkacağını düşünüyorum


2015 yılı yapı sektörü adına nasıl bir yıldı? Bu bağlamda 2016’da yapı sektörünü neler bekliyor?
Çelik yapı sektörünün 2016 yılında, gerek bölgedeki siyasi çalkantılar, gerek küresel ekonomideki sorunlardan olumsuz yönde etkilenebileceği, buna rağmen inşaat sektörüne paralel olarak küçük de olsa bir büyüme kaydedebileceği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, 2015 yılında Türkiye’de yapılarda kullanılan - donatı çeliği hariç - 2 milyon ton çeliğin bu yıl da % 3-5 arasında artması ve bunun da büyük kısmının Türkiye’de tüketilmesi beklenmektedir. Türkiye’nin dış pazarlardaki çabalarının da, tüm zor koşullara rağmen artarak devam etmesi olası görülmektedir.  


Genç İnşaat Mühendisi adaylarına tavsiyeleriniz/önerileriniz nelerdir? Sizce sektörün ihtiyacı olan mühendis özellikleri nelerdir?
Genç mühendisler kendilerini, yarının dünyasını kamu yararını gözeterek inşa etmek üzere, sosyal ve mesleki bilgi ile donanımlı ve İnşaat Mühendisliği mesleğine hizmet edecek şekilde hazırlamalı ve yetiştirmeliler. 


Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Son söz olarak çelik yapılar ve geleceğine değinmek isterim:
 Yapı çeliğinin malzeme olarak ve yapım aşamasındaki özellikleri değerlendirildiğinde, çelik inşaatın, hızlı, kontrolü kolay, çevreye zarar vermeyen, sürdürülebilir, deprem bölgeleri ve çürük zeminlerde avantajlı, değişim ve yenilenmesinin kolay olduğu görülmektedir. Bu nedenlerle birçok yapıda taşıyıcı sistem malzemesi olarak tercih edilmesi de kaçınılmazdır. Ancak ülkemizde yapısal çelik ve çelik yapıların bu üstün özellikleri yeterince bilinmediği ve değerlendirilmediğinden, kullanılma alanları da çok sınırlı kalmaktadır. Çelik yapıların ülkemizdeki toplam inşaat alanı içindeki payı her geçen gün artmakla birlikte, bu artış arzu edilene göre çok yavaş gerçekleşmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de çelik yapıların yaygınlaşması inşaat kültürünün de değişmesi anlamına gelecektir. Özellikle çelik yapılarla ilgili yönetmelik ve şartnamelerdeki eksiklikler de büyük ölçüde giderilmek üzere olduğundan, kamu kuruluşları ve kullanıcıların daha çok bilgilenmeleri sonucunda, umarım artış, yakın bir gelecekte istenilen seviyeye ulaşır.

Gelişmelerden Haberdar Ol...

haber detay bültenimize abone olun kısa açıklama alanıdır

Benzer İçerikler

“Uluslararası Rekabet İçin, Çifte Dönüşümün Hızlandırılması Gerekiyor”

Türkiye de Yapı Bilgi Modellemesi ve Yönetiminin; inşaat sektörüne, eğitim sistemine ve kamu kurumlarına entegrasyonunu kolaylaştırmayı hedefleyen BIM4Turkey, BIM4AKADEMİ kapsamında, Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) alanında sektörün önde gelen danışmanlarıyla yapı profesyonellerine yönelik eğitim programları düzenliyor. BIM4Turkey Danışma Kurulu Üyesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi, ITU Yapılı Çevrede Döngüsellik Araştırma Grubu Başkanı Prof. Dr. Birgül Çolakoğlu, Yapı Bilgi Modellemesi nin inşaat sektörü için önemini, uluslararası rekabet noktasında avantajlarını ve BIM4Turkey çatışı altında gerçekleştirdikleri çalışmaları Yapı Magazin dergisine anlattı.

Yazar: Super Admin

08/04/2022

“Yapıların geçerli yönetmeliklere uygun olarak tasarlanmaları ve projesine göre inşa edilmeleri gerekmektedir”

Betonarme yapılarda onarım ve güçlendirmesi hakkında konuştuğumuz Kültür Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı ve Dekanı Prof. Dr. Yusuf Hatay Önen’den yapılar ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.Akademik kimliğinin yanı sıra yapı sektörün içinden olması sebebiyle Türkiye’deki yapı sektörünü değerlendirmesini istediğimiz Prof. Dr. Önen, yapısal alanda bir miktar yol alınmakla beraber yapılanların hala yetersiz olduğunu söyledi. Önen, ayrıca yurtdışında var olan ‘Yetkin Mühendislik’ uygulamasının Türkiye’de de yürürlüğe konulması gerektiğinin önemli olduğunu vurguladı.

Yazar: Super Admin

05/09/2016

Prof. Dr. Ahmet Arısoy

İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi,MakinaMühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Arısoy, günümüzde bina sektöründeki birinci öncelik fosil yakıtlara dayalı enerji tüketiminin azaltılması olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Fosil yakıtlara dayalı enerji tüketimi bir yandan sınırlı (yenilenemez) enerji kaynaklarımızın bitmesi sonucunu doğururken, diğer yandan CO2 salınımı sonucu iklimin olumsuz değişimine neden olmaktadır. Yani fosil yakıt kaynaklarımızı bugünkü hızıyla tüketmeye devam edersek çocuklarımıza ne yakıt kaynakları kalacaktır ne de içinde yaşayabilecekleri bir çevre (iklim) kalacaktır.”Bu tüketimin sınırlandırılmasıyla ilgili en büyük potansiyelin, binalarda kullanılan fosil yakıt kaynaklı enerji olduğunu belirten Arısoy, “Günümüzdeki hedef bu enerjinin sıfırlanmasıdır.” diyor.

Yazar: Super Admin

27/06/2016